30 Mayıs 2012 Çarşamba

Şu yaşam denilen şey, ne biçim şeydi? Kimi zaman sevinçler
veren, kimi zaman içimizi acılarla dolduran, kölesi olduğumuz
şu yaşam neyin nesiydi böyle?


PAL SOKAĞI ÇOCUKLARI

22 Mayıs 2012 Salı

23 MAYIS 2001 - 23 MAYIS 2012

Tam 11 yıl önce bugün anne olmuştum .
Denizkızım hep mutlu ol , hep yüzün gülsün ,
hem çok sev hemde çok sevil.


Nazım şiirleri seven Deniz'e


Yaşamak şakaya gelmez, 
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın 
bir sincap gibi mesela, 
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, 
yani bütün işin gücün yaşamak olacak. 

Yaşamayı ciddiye alacaksın, 
yani o derecede, öylesine ki, 
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, 
yahut kocaman gözlüklerin, 
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda 
insanlar için ölebileceksin, 
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, 
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, 
hem de en güzel en gerçek şeyin 
yaşamak olduğunu bildiğin halde. 

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, 
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, 
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, 
yaşamak yani ağır bastığından. 



Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız, 
yani, beyaz masadan 
bir daha kalkmamak ihtimali de var. 
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini 
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına, 
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden, 
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz 
en son ajans haberlerini. 

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, 
diyelim ki, cephedeyiz. 
Daha orda ilk hücumda, daha o gün 
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün. 
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 

Diyelim ki hapisteyiz, 
yaşımız da elliye yakın, 
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının. 
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız, 
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla 
yani, duvarın ardındaki dışarıyla. 

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım 
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak... 



Bu dünya soğuyacak, 
yıldızların arasında bir yıldız, 
hem de en ufacıklarından, 
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani, 
yani bu koskocaman dünyamız. 

Bu dünya soğuyacak günün birinde, 
hatta bir buz yığını 
yahut ölü bir bulut gibi de değil, 
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak 
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız. 

Şimdiden çekilecek acısı bunun, 
duyulacak mahzunluğu şimdiden. 
Böylesine sevilecek bu dünya 
"Yaşadım" diyebilmen için...

Nazım Hikmet

17 Mayıs 2012 Perşembe

SEVİMSİZ MÜŞTAK


okuduğum kitap budur. bitmedi 200 lü sayfalarındayım. Ahmet Ümit ile ilk Bab-ı Esrar ile tanışıp , tanışıklığı samimi olma raddesine getirdim. Okumadığım bir kaç kitabı kaldı , onlarıda vakti geldikçe okuyorum. Son kitabı çıktığında çok heyacanlandım . Eşim sürpriz yapıp hem bu kitabı, hem Haruki Murakami' nin  1Q84 
kitabını almış. Murakami için biraz bekleyeceğim , yarım kitaplarım . ruh durumum bla bla .
Hadi dedim Sultanı Öldürmek'le başlayalım, yok anam okuyorum da sadece okumayı sevdiğimden , nasıl bir karakter yaratmışsa  Sn. Ümit,  sıkıyor insanı, üstelik bir parmak bal çalar gibi 2 satırda Komiser Nevzat'ı es geçiyor. Ama bitecek biliyorum, hızı her zamanki okuma hızımdan biraz daha uzun sürecek.
Dün sabah işe gelirken bir afis çarptı gözüme " yazarlar  İzmir için okuyor" Konak Belediyesi'nin etkinliği 16 Mayıs saat 18.00 'de. Üstelik evimin çok yakınındaki bir Kültür Merkezinde saat 18.00 işten çıkma saatim ama dedim ki kalabalık falansa ayakta  dinlerim . 18.15 de Kültür Merkezindeydim , başlamış söyleşi ve hiç  kalabalık değildi  , hatta en önde oturdum.

Ahmet Ümit'i canlı görmekten hoşlandım. Sıradan , komik , samimi görünmekte. Söyleşi yaklaşık 1 saat kadar sürdü. Kitaplarını imzalamaya başladı. ben de sıraya girdim.
Sıra bana geldi ki
muhabbete başladım (severim konuşmayı ben)
Benim için kitaplarınızı sıralarsam , 1. sıraya bab-ı esrar'yerleştiririm 2. sıraya İstanbul Hatırasını ama bu kitap sanıyorum sıranın çok altında olacak dedim kendisine (valla dangalak desin isterse). Karakteriniz çok sünepe olduğu için kitabı sevmedim , dedim mi dedim.

Artık okuyucusunu kırmasın mı , kibarlığı elden bırakmamak için mi bilmiyorum , kocaman gülümseyerek
bakış açısı ve zevk meselesi gibi bir şeyler geveledi.



4 Mayıs 2012 Cuma

BAHAR BAYRAMI

Gül ağacı gerek bana yarın büyük dileklerim var. 
En çok daha iyi bir insan olmayı dileyeceğim  
ve dahi iyi bir insanın annesi ve eşi olmayı.
Belki biraz da para ama 
en çook huzur istiyorum, 
yalansız dünya 
birde daha çok kitap okuma fırsatı,
daha çok güzel ve iyi insanlarla karşılaşmayı. 
Ben bahar bayramından çok ümitliyim.


3 Mayıs 2012 Perşembe

SÜT MEVZUSU

Deniz önce eve bir formla geldi.
Çok ulu devletimiz , çocuklarımıza süt veresilermiş ki, çocukların gelişimine katkıda  bulunasılarmış. pehh .
Formu güzelce doldurdum,
süt alerjisi var mı? yok
peynir yer mi? evet
yoğurt yer mi? evet
çocuğunuza devlet süt versinmi HAYIIR.
Sınıfta sadece biz istemeyiz  demişiz.
Deniz kendini kötü hissedeceğini söyledi, arkadaşları içerken o içmezse .
Bir güzel açıkladım kendisine neden istemediğimi ki dünde gördük sosyal medya üzerinde neler olduğunu, çocukların zehirlendiği, ulu devletin ulu bakanında "laktoz alerjisi" kanaatine varıldığını beyan etti.
Deli anne olmadım hiç ama , Deniz'e dedim ya o sütün içine bir şey karıştırırlar da seni geri zekalı yaparlarsa. Dedim bunu dedim vallah da dedim billah da dedim.
Her sabah içirip gönderiyorum ben zaten 1 bardak günlük süt, bol yoğurt ve lor yediriyorum.
Bu ülke marshall yardımlarını da gördü zamanında, süttozu margarin diyeti ödüyoruz hala.
Şimdide 200  mlitrelik ne idüğü belli olmayan  süte diyet ödettirmesinler .