29 Aralık 2009 Salı

MUTLULUĞUN SIRRI......

Biz Cumartesi günü Eti Çocuk tiyatrosunun ,ücretsiz Pinokyo oyuna gittik.




2
















Geçen gün bir tanıdığıma, Deniz ile birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzdan bahsediyordum. Evet bizim anne-kız ilişkimiz bağlılık değil maalesef, bağımlılık...
Tanıdığımda aşağıdaki maili atmış bana , Gülse Birsel'in kaleminden çıkma
Gerçi keyifle okudum ama "bekara karı boşamak kolay" demekten de kendimi alamadım.


Toplanın, mutluluğun sırrını veriyorum!
Bir kere şu ortaya çıktı: Para, mutluluk getirmiyor kardeşim! Modern dünya, sadece 'daha zenginlerin', 'daha az zenginlerden' biraz daha mesut olduğunu,
bu saadetin de 'üstünlük' hissinden kaynaklandığını ve uzun sürmediğini keşfetti! Psikologlar 'mutluluk' konusuna takmış durumdalar.
Temel ihtiyaçları karşılandığı sürece, daha fazla para ekstra bir mutluluk getirmiyor.
Peki, kim, niye mutlu oluyor? Time dergisinin son sayısı, birçok bilim adamının bu konuda yaptığı araştırmalardan çıkan ilginç sonuçları konu alıyor. Mutluluk, bizim sandığımız etkenlerden çoğuyla hiç bağlantılı değil!
Para? Hiç alakası yok!
Eğitim? Hiç etkisi yok!
Zekâ? Aynı şekilde!
Gençlik? Bilakis! Yaşlıların hayattan gençlere göre daha çok zevk aldıkları ve depresyona daha az meyilli oldukları kanıtlanmış!
Evlilik? Araştırmalara göre, evli insanlar bekârlara göre biraz daha mutlu olsa da, bunun sebebi zaten mutlu olmaya meyilli insanların
evlilikleri daha kolay yürütmesiyle ilgili olabilir!
Güneşli havalar? Hayır! Amerika'nın bol yağmurlu bölgelerinde yaşayanların Kaliforniyalılara göre daha depresif olmadığı kanıtlanmış!
O zaman insanları mutlu eden ne?
Bulgulara göre dini inanç insanların mutluluğunu artıran önemli bir etkenmiş. İnanan insanlar zorluklara karşı daha kolay göğüs geriyor ve daha iyimser oluyorlarmış.
Arkadaşlar, mutsuzluğa karşı müthiş bir ilaçmış! Ahbapları, dostları, aileleri ve çevreleriyle daha yakın ve sık ilişki kuran insanlar karamsarlıktan uzak kalmak için en etkili formülü bulmuşlar.
Bu arada, mutlu olmak için bir grup psikoloğun kullandığı 'gün inşa etme' metodundan bahsetmek lazım. Denekler bir gün önce dakika dakika ne yaptıklarını hatırlayıp, bu aktivitenin onların açısından mutluluk düzeyini birden yediye kadar işaretliyorlar. Bu test 900 kişide uygulanıyor.

Sonuçlar ilginç...

En çok mutluluk veren aktiviteler, arkadaşlarla sosyalleşme, evde yatıp gevşeme, dua etme ve yemek yeme... Bunları spor yapma ve televizyon seyretme takip ediyor. Tuhaf ama 'çocuklarla ilgilenmek' listenin en altlarında, ev işinin bir sıra üstünde yer alıyor!
Çoğu insanın hayatında mutluluğunun kaynağı olarak gördüğü çocukların, günlük hayatın mutsuzluk sebeplerinden biri olması ilginç!

Demek ki, mutlu ettiğini sandığınız her şey mutlu etmiyor! Ancak, günlük hayatta insanı sinirlendiren, geren, mutsuz eden ufak tefek olaylar,
hayatın genelinde mutluluk kaynağı olabilirmiş! Sürekli şikâyet ettiğiniz stresli işiniz, hayatınızın en önemli rengi olabilir örneğin.
Psikologların bu konuyla ilgili edindiği farklı bir bulgu da: 'Sonların gücü'! Sözgelimi, sizi çok mutlu eden bir ilişki,
son bir haftasında berbat kavgalar ve gözyaşı dolu bir ayrılıkla sonlanıyorsa, bütün hayatınız boyunca o ilişkiyi kötü hatırlıyorsunuz!


Bu konu, kolonoskopi yaptıran bir grup insan üzerinde test edilmiş. Biliyorsunuz kolonoskopi, bağırsaklarla ilgili rahatsız edici,
biraz acılı bir muayene metodu. Bir grup hastaya standart kolonoskopi yapılmış. Diğer grupta ise kolonoskopi aleti, muayeneden sonra 60 saniye hareketsiz bırakılmış. Hastalara acı veren bölüm aletin hareketleri olduğu için, uygulama 60 saniye daha uzun sürdüğü halde,

muayenenin sonu 60 saniyelik acısız bir zaman dilimiyle bittiği için, ikinci gruptaki hastalar, uygulamayı, ilk gruba göre daha az rahatsız edici bulmuşlar!

Peki, herkes mutlu olabilir mi? 1996'da yapılan bir araştırmaya göre, bir insanın hayatından memnun olması, yüzde 50 oranında genetik yapısına bağlı! Genler neşeli, rahat bir kişilik yapısını, stresle başa çıkma kapasitesini, depresyon ve endişeye mehili yönlendiriyor!
Eğer bir insan genetik olarak mutluluğa meyilliyse, başına berbat şeyler de gelse, hatta kaza sonucu bir uzvunu bile kaybetse, zaman içinde,
eski mutluluk seviyesine ya da ona yakın bir noktaya dönebiliyor!

Bütün psikologların üzerinde fikir birliğine vardıkları üç mutluluk formülü var:
Şükretmek, iyilik yapmak ve yaptığın işi sevip daha çok konsantre olmak! Şükretmek, hayattan duyduğun memnuniyeti ifade etmek,
hatta bunu düzenli olarak yazmak ve söylemek, sadece insanın keyfini yerine getirmekle kalmıyor;

Kaliforniya Üniversitesi'nin araştırmasına göre fiziksel sağlığı düzeltiyor, enerji seviyelerini yükseltiyor, acı ve yorgunluğu azaltıyor! İyilik yapmak, sözgelimi düzenli olarak bir huzurevini ziyaret etmek, bir komşuya yardım etmek, babaanneye mektup yazmak,
mutluluk derecesini ani ve dramatik biçimde artırıyor!
Ne para, ne aşk, ne güneş, ne gençlik. Yaptığınız işi sevip, o işe bütün konsantrasyonunuzu ve enerjinizi severek vermek de,
mutluluğun formüllerinden biri. Marangoz olsanız da, doktor olsanız da böyle.
O kadar araştırma, kolonoskopi de ekstra 60 saniyeye katlanan denekler (!), yazışmalar, toplantılar, istatistikler...
Psikologlar yine bize anaokulunda öğretilenlerle kutsal kitaplarda yazılanları bulmuşlar:
Mutlu olmak için çalış, iyilik yap, şükret!

11 Aralık 2009 Cuma

BİYOLOJİ SINAVI

Biyoloji dersinde yapılacak sınav için herkes acayip çalışmış, notlar fotokopiler havada uçuşmuş. Sınav günü öğrenciler birde bakmışlar, ortada kağıt kalem yok, sadece sıra sıra mikroskoplar...

Hoca sınavı açıklamış:
-Bu mikroskoplardaki lamların hepsinde bir böceğin bacağı var, sınavınız: bacağından böceği tanımak.''

Tabi hemen itirazlar, feryatlar... Ama yararı yok, hocanın dediği dedik. Öğrenciler mikroskopların başına geçmiş. Ama birşey yapamıyorlar. Sonunda biri dayanamamış, kapıyı çarpıp çıkmış.
Hoca arkasından seslenmiş;
-Kimsin lan sen, kapıyı çarpıp çıkıyorsun?

Kapı hafifçe aralanmış ve bir bacak uzanmış: - Hadi bilsene kim olduğumu.... :)


Hamiş: iyi hafta sonları

9 Aralık 2009 Çarşamba

Pazar yürüyüşümüzü Reis'imizin yeni bulduğu bir parkurda gerçekleştirdik.
Rotamız Buca- Kaynaklara bağlı Vişneliköyü idi . Bu parkura ilk defa yürüdük , öncesinde zorlu olmayan bir yürüyüş olacağı ve Gölet'te gözlemeli bir kahvaltı söz konusu olduğunu söyledi reisimiz. cafederins Zehra ile daha önce birbirimizi yorumlar bırakıyorduk. Zehra katılmak istediğini ancak Derin'in yürüyemeyeceğini düşündüğünü belirtti. Bende Zehra'yı bu yürüyüyüşe davet ettim.


Biz pazar sabahı Konak' ta buluştuk ve sanki birbirini yıllardır tanıyan ama uzun süredir görüşemeyen iki arkadaş gibi çok güzel bir pazar günü geçirdik. Derin İle Deniz arkadaş oldular. Zehra'nın eşi kedisofrasi bize çok güzel gözlemeler yapmış. Biz haftaya hep birlikte yine yürüyüşteyiz.






Bahar ayında kısa olan bir yürüyüşte de kızlarıyla birlikte (Kızlar küçük olduğu için ve baharda bazen yürümek yerine sadece pikniğe gittimiz için)
karyamvedamlam ikiz annesi Dilek ve eşinide davet etmek isterim.

BİLİN BAKALIM BUNLAR KİM


4 Aralık 2009 Cuma

AŞÇILIK OKULU - ÇAM SÜSLEME GELENEĞİ

Bu güzel Aşçılık Okulu diyalogları Cuma gülmecelerimiz olsun.


































Bu güzel yazıda bugün mail kutuma düşen bir yazı
ÇAM SÜSLEME GELENEĞİ
Hıristiyanların İsa'nın doğuşu olarak kutladığı Noel bayramı, çok eski Türklerin yeniden doğuş bayramıdır.
Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre,yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor.Buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz.Türklerde güneş çok önemli. İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor.Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor.İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçamağacı altında kutluyorlar.Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor.Bayramın adı NARDUGAN(nar=güneş, tugan, dugan=doğan) Doğan güneş.Güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen'e dualar ediyorlar.Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar,dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan.
Bu bayram için,evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar.Yaşlılar,büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır,uğur gelirmiş.Akçam ağacı yalnız Orta Asya'da yetişiyormuş.Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş.Bu yüzden bu olayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa'ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor.
İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi yok. "Doğum,güneşin yeniden doğuşu"
SümerologMuazzez İlmiye ÇIĞ